RABAT
Sabah saat 09:50 uçağıyla yola
çıktığımız Fas gezisine, Kazablanka hava alanına inmemizle başlamış oluyorduk.
Pasaport kuyruğu biraz yavaş olsa da yeni bir ülke heyecanından olacak huzursuz
olmadık. Pasaport kuyruğundan sonra valizlerimi alıp daha önce internet
üzerinden 10 günlüğüne kiraladığımız ve bu kira için 650 TL yi peşin ödediğimiz
kiralama firmasının ofisine, terminal içinde uzun bir yürüyüş sonunda
ulaşıyoruz. Arabamız hazır ve işlemleri yapmamızla, aracımızı havaalanının otoparkından
teslim alıyoruz.
İlk işimiz Türkiye’deyken bir
aylığına 9 USD vererek kiraladığımız Fas haritasının içinde olduğu, gene daha
önceden içine girdiğimiz adreslerin bulunduğu navigasyon aletimizi çantamızdan
çıkararak arabaya monte etmek oluyor. İlk gideceğimiz yer Rabat.
Rabat’ta Riad Dar Zouhour
otelinde kalacağız. Datça’da kalacağımız otellerin yerlerini GPS’ye kaydettiğim
gibi Google eart’dan da inceliyerek iyice beynimde yer almasını sağladığım ilk
yere doğru navigasyon aletimizin yardımıyla yol almaya başlıyoruz. İlk
dikkatimizi çeken her adım başı yollarda polislerin durduğu oluyor. Burada
polislere itirazsız uyuluyor. Sürat tahditlerine uyarak ve döner kavşaklarda
soldan gelenin önceliği ilkesine riayet ederek sürüyorum arabayı. Bizdeki gibi
kimse kimseyi trafikte taciz etmiyor ve sabırla önündeki aracı gerekirse
bekliyor, ne korna ne taciz burada kesinlikle yok.

Fas’ta kalacağımız otelleri,
çoğunlukla eski kentin ( Medina ) içinde bulunan, restore edilmiş geleneksel
Fas evlerinden seçtiğimizden, aracımızı koyacağımız otoparklarla oteller
arasında yürüyüş yolu olarak 600 – 800 metrelik mesafeler bulunuyor.
Medinaların içleri en fazla 3-4 insanın yan yana yürüyebileceği kadar genişliğe
sahip yollardan oluşuyor. Hal böyle olunca da araçlara kapalı bu geniş alanda (
Medina) herkes yürüyor.
Öncelikle burada yazmadan
geçemeyeceğim, elimizdeki GPS makinası bilmediğimiz bu yerde bizi iğne
deliklerinden geçirecek kadar başarıyla yönlendiriyor ve önceden tesbit ettiğim
otopark alanına varıyoruz. Fas’ta yabancıysanız yerli halkın 10 ile 100 katı kadar fazla ücret ödeyeceğinizi göze
alacaksınız. Buna rağmen hala ucuz bir ülkeye geldiğiniz hissediyorsunuz.
Uzatmayalım… Aracımızı otele en
yakın gelecek bir bölgeye par ederek anlaştığımız otoparkçıya 2 euro gecelik
ücreti peşin ödeyerek eşyalarımızı alarak otele doğru yürümeye başlayacağız da
google eart’tan baksak ta karmakarışık medina da otele gidecek cesareti
bulamadığımızdan otoparkçının yardım talebini geri çevirmiyoruz ve 2 euro da
adres için verip otelimize varıyoruz. İlk deneyim olması her halde, içeri girdiğimizde
büyüleniyoruz. Burada, İlk sürpriz bizi karşılıyor, bu ülkede İngilizce bilenlerin
sayısı o kadar az ki, oteldeki sempatik ön büro elemanıyla tarzanca anlaşarak
odamıza yerleşiyoruz.
Otele eşyalarımızı bırakarak
saatin daha 15:30 olmasını da değerlendirmeyi amaçlayarak Ayşegül’ün önceden
çalıştığı, Tarihi yerler, gezilecek yerler, yeme içme noktaları gibi
bilgilerinden yararlanmaya başlıyoruz.
Karı koca gideceğimiz ülkelerdeki
ulaşım yerlerini ve otoparkları ben, gezilecek yerleri ise eşim, çalışıyor.
Böylece yaptığımız bu grup çalışması sonucu seyahatimizin iyi geçmesini, bir
problem riskinin minimuma inmesini sağlamış bulunuyoruz.
Otelden dışarı çıkıyoruz ve
surların dışına çıkarken de geçtiğimiz yolları beynimize kazıyoruz, burada her
yer birbirine o kadar benziyor ki dikkatli olunmazsa labirent de yolunu bulmaya
çalışan fareden farkımız kalmayacağının bilincindeyiz.
Denize doğru yürüyoruz hedef
Kazbah of the( des ) Udays. Burası okyonusu kuş bakışı gören büyük kale gibi
bir saray.
Dar sokaklardan bize rehberlik yapmak isteyen Faslıları yararak
ulaşıyoruz. İlk izlenimler den olacak hoşumuza gidiyor sonraları çok daha güzel
yerleri göreceğimizi bilmiyoruz tabiî ki.
Oradan çıkıp eski şehrin yanında
yer alan sug’a giriyoruz. Sug, burada bizdeki kapalı çarşı benzeri alışveriş
mekanlarının bütününe deniliyor.
Girdiğimiz sug da yol almaya başlıyoruz, artık
yorulduğumuzu hissettiğimizden geri dönme yerine tahmini bir yön tayin edip
kalabalıkta yürümeye başlıyoruz, uzunca bir süre gitmemize rağmen hala ana
caddelerden birine çıkamamak ve kalabalığın artmasından sıkılarak ilerlemeye
çalışıyoruz.
Aynı Mahmutpaşa gibi bir çarşıda kalabalığı yarmaya çalışarak
yürümeye çalışıyoruz ve 1 saat sonunda yönümüzü tayin edebilecek caddelerden
birine çıkabiliyoruz. Hava iyice kararmış karnımız aç yemek yiyecek bir yer
arıyoruz. Etrafta bir sürü lokanta var ama gözümüz hiçbirini tutmuyor.
Ayşegül notlarını çıkartmış bir
takım yerleri söylüyor ama yönümüzü ve yerimizi bilememenin yanında kimsenin
İngilizce bilmemesi nedeniyle çevremizden de yardım alamıyoruz. Burada herkes
Fransızca yı ana dili gibi biliyor ama İngilizceden bir kelime bile
anlamıyorlar. Sonunda duran trafikte şöförü
hanım olan araca “ mc donals “
diye soruyoruz ve bize tarzanca da olsa tarif ediyor.
Biraz yürüdükten sonra
hala bulamadığımız Mc Donald yerine kapısında güvenlik görevlisi bulunan bir
restouranta giriyoruz.
Yanında bira eşliğinde ızgara bir et yiyoruz ve
otelimize doğru aldığımız tarifle birlikte yürüyoruz.
Yarım saat sonra
otelimizdeyiz ve sabah erkenden kalkacağımızdan hemen uykuya çekiliyoruz.
Sabah gün doğumu uyanıyoruz.